Bu konuda yapılan çalışmalar şirketlerin farklı nedenlerle maliyet azaltmak üzere insan kaynaklarına eğildiklerini gösteriyor. En önemli neden ekonomik krizler ve belirsizlikler. Bunu, organizasyon değişiklikleri, üretim tesisinin kapanması, şirketin rekabet durumundaki gerileme, şirket birleşmeleri, ve sendikal hareketler izliyor. Ancak, sebebi ne olursa olsun, çalışan sayısında azaltmaya gidilirken izlenen yolda yapılan yanlışlar şirkete değer katmak yerine zarar veriyor.
Birçok şirkette izlenen yol, “acının eşit paylaşılması” adına şirketin tüm departmanlarında belli bir oranda indirime gidilmesi. Bu yaklaşım süratle uygulanabilir ve uzun zamandır birlikte çalışılan kişilere karşı daha kolay savunulabilir olsa da, aslında konuya stratejik olarak yaklaşmaktan uzaklaşmayı da beraberinde getiriyor. Şirketlerde her bölümün aynı değer yaratması olsa, olsa büyük bir sürpriz olur. Bu nedenle her bölümden eşit oranda bir indirim yapmak demek, iş modelinin gözden geçirilmemesi ve bazı kritik fonksiyonların aksaması, kritik olmayan bazı fonksiyonlarında yeterince gözden geçirilmemesi demek oluyor. Bu nedenle de şirket karlılığına yeterince olumlu yansımıyor.
Bir başka yaklaşım da gönüllü işten ayrılmayı teşvik etmek. Örneğin, erken emeklilik isteyenlere fazladan imkanlar sunmak. Bu yaklaşım da kararı yönetimin değil, çalışanın vermesini sağlıyor. Ancak, bu durumda genellikle, başka yerde iş bulma potansiyeli en yüksek olan çalışanlar, bu fırsattan yararlanmayı seçiyor ve şirket en değerli elemanlarını kaybetmekle karşı karşıya kalıyor. Gönüllü yaklaşımların sadece şirketin ayrılmasını istediği kişiler arasında uygulanmasının, en iyilerin ayrılmasını önlese bile, yeterince küçülme sağlayamayabileceği de unutulmamalı.
Bu nedenle, genel yaklaşımlar yerine daha stratejik bir bakış açısıyla karar vermek şirket karlılığını ve sürdürülebilirliğini olumlu etkiliyor. Örneğin, katma değeri düşük olan bazı alanlardan tamamen çıkmak ve bu bölümleri kapatmayı tercih eden şirketler daha başarılı oluyor. Benzer bir yaklaşımla göreceli rekabet gücünün düşük olduğu alanlardaki işlerini bu konuda daha başarıl olan şirketlere satarak bu iş kolundan çıkmak da olumlu sonuç veriyor. Bazı fonksiyonları daha verimli olarak gerçekleştirebilecek firmalara taşeron olarak vermek (‘outsourcing’) de şirket verimliliğini artırabiliyor. Elbette, böyle bir yaklaşım gösterebilmek için detaylı bir çalışma yapmak ve şirketin nasıl ve nerede değer yarattığını iyi tespit etmek gerekiyor.
Verimlilik sağlayan bir başka yaklaşım da yeni teknolojilere ve bilgi teknolojilerine yatırım yapmak. Ancak, teknolojik yatırım tek başına sonuç vermiyor. Teknolojik yatırım, çalışanlara eğitim yatırımı ve iş süreçlerinin bu teknolojileri etkin olarak kullanmaya fırsat tanıyacak bir şekilde yeniden yapılandırılmasını da gerektiriyor.
Büyüyen şirketlerde çalışanların morali ve motivasyonu daha yüksek olurken, küçülen şirketlerde moral ve motivasyon düşüyor. Sıra ne zaman bana gelecek korkusu çalışanların işlere değil,kendi geleceklerini emniyete almaya odaklanacak yaklaşımlar geliştirmelerine yol açıyor. Bu nedenle, şirket yeniden yapılanırken çalışanların bilgilendirilmesi ve kalanlara güven verici bir ortam yaratılması şirket performansı açısından önemli oluyor. Bu aşamada maliyet azaltmanın sadece çalışan sayını azaltarak yapılmadığını gösteren yaklaşımlar sergilemek, iş sonuçlarına katkısı olmayan veya sınırlı olan diğer masraf kalemlerinin de zerine gitmek, hem başarı şansını, hem de çalışanların moralini olumlu olarak etkiliyor.
Özetle, her işte ve işin her aşamasında olduğu gibi, çalışan sayının azaltılmasında da karar öncesi ne kadar iyi bir hazırlık yapılırsa, kararlar ne kadar bilgi ve yaratıcı düşünceye dayandırılırsa ve iletişimi ne kadar güven verici bir şekilde yapılırsa, başarılı olma şansı da o kadar artıyor.
Dr. Yılmaz ARGÜDEN