Ulusal Kalite Hareketi’nin ilk hedefi kalite anlayışının toplumun her kesimi için geçerli olması gerektiğini anlatmak üzere çok farklı yörelerde, farklı sektörlerde ve farklı büyüklükteki kurumlarda bu anlayışı hayata geçirecek iyi örnekler yaratılmasıydı. Bunun nedeni “Türk insanının aklı gözündedir” deyişinden hareketle iyi örneklerin en öğretici yaklaşım olarak benimsenmesiydi. İyi örnekleri yaratabilmek için uygulanan stratejiler arasında gerçek başarıyı teşvik etmek için değerlendirme kalitesine önem vermek ve başarıyı ödüllendirmek yaklaşımı benimsendi.
Aradan geçen kısa sürede uygulanan başarılı stratejilerle yönetim kalitesini sürekli geliştirmenin önemi toplumun çok farklı kesimlerinde kabul gördü. 2005 yılına geldiğimizde Türkiye düzenli olarak Avrupa’da en çok kalite ödülü kazanan ülke konumuna geldi. Üstelik, Türkiye’de Ulusal Kalite Ödülünü kazananlardan Avrupa Kalite Vakfı Ödülüne başvuranların büyük çoğunluğu Avrupa’da da ödüller kazandı. Bir başka ifade ile Türkiye’deki değerlendirme kriterleri öylesine iyiydi ki ulusal başarı, Avrupa boyutunda başarıları da getiriyordu. Bu, Türkiye Ligi şampiyonlarının düzenli olarak Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmasına benzer bir durumdu!
Üstelik yönetim kalitesi konusundaki başarılı örnekler sadece büyük ticari kuruluşlarla değil, KOBİ’lerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, hatta okullarla ve hastanelerle geldi. KalDer tarafından devlet politikası haline gelmesi önerilen kalite anlayışı önce çeşitli partilerin parti programlarına girdi. Daha sonra da belli bakanlıklarda uygulanmaya başladı.
Özetle, hiçbir yaptırım gücü olmayan bir sivil toplum kuruluşu, KalDer, içerik geliştirerek, yaygın tanıtıma önem vererek, onbinlerce kişiye eğitim vererek, farklı sektör, yöre ve büyüklükteki ilgili kuruluşlara bilgi desteği vererek, standartların sulandırılmasına izin vermeyerek ve ödüllendirme yoluyla teşvik ederek Türkiye’de birçok başarılı örnek yaratılmasına yardımcı oldu. Türkiye’nin dört bir köşesinde, farklı sektörlerde, farklı kurumsal yapılarda kalite adacıkları oluştu. Ancak, henüz Türkiye’de yaşam kalitesinin yeterince geliştiğini ve kalite anlayışının yeterince yaygınlaşarak süreklilik kazandığı iddia edilemez.
Artık, Ulusal Kalite Hareketi yeni bir aşamaya geçmek zorunda. Bu aşamada dünyada gelişen trendlere uygun, yaptırım gücü olacak teşvik mekanizmalarıyla uyumlu, uygulamayı kolaylaştıracak ve yaygınlaştıracak stratejiler geliştirilmeli.
Özellikle iş dünyasını ilgilendiren en önemli teşvik mekanizmaları satışların artması ve daha ucuza finansman bulunmasıdır. Bu nedenle girdi kaltesiyle yakından ilgilenen ve bunun sürdürülebilir olmasını arzulayan büyük üreticilerin tedarikçi değerlendirme kriterleri arasına Mükemmellik Modeli değerlendirmelerini almalarının sağlanması bu konudaki gelişmeyi sürekli kılacak ve yaptırım gücü yüksek bir yaklaşım olacaktır. Ancak, ödül açısından yapılacak kapsamlı değerlendirmelerin ağırlığı, bu değerlendirmenin çok yaygın olarak kullanılmasını güçleştirebilir. Bu nedenle güvenilirliği biraz daha düşük olsa da, çok daha kolay değerlendirmelerin yapılabileceği yaklaşımlar geliştirilmelidir. Ayrıca, KalDer eğitim odağını büyük şirketlerin satın alma bölümlerinde çalışanlara yönlendirmelidir.
Yakında büyük küçük kredi kullanan tüm kuruluşları etkileyecek bir gelişme de Basel II uygulamalarının bankalara getirdiği sorumluluk çerçevesinde bu kuruluşların risk değerlendirmelerinin yapılması gereği olacak. Mükemmelik Modeli bir kuruluşun gelişme hızını ve risklerini belirlemek için kullanılabilecek etkin bir araç olabilir. Bu nedenle öncelikle bu konuda metodoloji geliştirmeye, daha sonra da bu metodoloji konusunda bankaların kredi değerlendirme uzmanlarını eğitmek üzere odaklanmak da ülkemizde yönetim kaltiesi anlayışını geliştirmenin önemli bir yöntemi olabilir. Benzer şekilde, halka açık şirketleri değerlendiren sermaye piyasası analistlerinin de bu metodoloji konusunda eğitimlerine ağırlık vermek faydalı olacaktır.
Kalite ödülleri “en iyi” örnekleri topluma tanıtmak için etkin bir araç oldu. Ancak, süreklilik ve yaygınlık kazandırma aşamasında sadece ödüller yeterli olmayabilir. Bu nedenle, ISO 500 gibi sıralamalar sağlayacak yaklaşımlara ihtiyaç var. Yatırımcılar açısından şirketlerin sadece bugünkü finansal sonuçları değil, aynı zamanda gelişme hızları ve riskleri de önem taşıyor. Mükemmelik Modeli ise bu konuda en iyi karşılaştırmaların yapılabileceği araçlar arasında yer alabilecek niteliklere sahip. Bu konudaki metodoloji geliştirme girişimleri, hem piyasadaki bir ihtiyaca cevap verebilecek hem de ülkemizdeki yönetim kalitesinin sürekli olarak iyileşmesine katkıda bulunabilecek bir adım olacaktır.
Özetle, Ulusal Kalite Hareketi ülkemizdeki yaşam kalitesinin gelişmesi açısından çok önemli ve başarılı bir başlangıç aşaması oldu. Toplumda yönetim kaltiesini geliştirmenin her türlü kurumda olabileceği konusunda bir umut yarattı. Türkiye’yi uluslararası alanda çok önemli bir başarı seviyesine taşıdı. Şimdi, yönetim kaltesinin geliştirilmesini tüm kuruluşlarımıza yayma ve sürekli hale getirme aşamasına gelindi. Bu aşamada başarı için Ulusal Kalite Hareketi, Mükemmellik Modeli’ni daha kolay uygulanır hale getirmeli, gelişen trend ve ihtiyaçlara cevap verecek şekilde geliştirmeye çalışmalı, kurumların bu açıdan derecelendirilmesine öncelik vermeli ve eğitim odağını bu konuda yaptırım gücü olacak kesimlere çevirmelidir.
Dr. Yılmaz Argüden